Donnerstag, 15. Juni 2017

Heybesinde gül olan, gül kokusu saçar etrafına 🌹



Çocukları oynatmak için çıktık dışarıya. Öyle yorgundum ki, merdivenleri zor indim. Çocuklardan birisi az hızlı gitse, yola koşsa , tutacak halim yok. Bütün kemiklerim ağrıyor. O haldeyim yani. Komşuda sık sık  karşılaştığım ve oradan tanıdığım bir bayanla karşılaştım kapının önünde. Ayak üstü sohbete daldık.  Eşini bekliyormuş çocuğuyla birlikte.  Karşıdan, mahalleden tanıdığım, önceleri gidip geldiğimiz bir komşu geçiyordu . Beni görünce yanıma geldi. O ara diğer bayanın eşi geldi. Bebek arabasını arabaya koymaya çalışıyor. Neyse, kadın benimle vedalaştı, çocuğunu arabaya oturttu, kendisi bindi arabaya ve gittiler. Yanıma gelen komşu "bu asyalılar da olmasa, almanlar hiç evlenemicek" dedi. "Parası için evlenmiştir garanti bu yaşlı godoşla". "Eşinle senin aranda kaç yaş vardı?" diye sordum. "Niyeki?" dedi. "10 yaş"...
"Eşi ondan sadece 9 yaş büyük. Bakma öyle yaşlı göründüğüne. Hikayelerini bilseydin, birbirlerini buldukları için sevinir, ahirette de kurtuluşa ermeleri için dua ederdin." dedim. "Sen hep böyle çok saftın, insanların mutluluğundan sanane." dedi. Nedense canım yandı o öyle söyleyince.

Bana Kanser teşhisi koyulduğu zaman kabuğuma çekilmiş, insanlarla bağımı koparmıştım. Eski eşimden ayrıldığımda da tamamen uzaklaşmıştım bütün çevremden. Sadece Sayhan'ı parka çıkardığım zamanlarda veya sokakta karşılaşıp, ayak üstü sohbetinden öte gitmemişti o karşılaşmalar. Cami görevlisi, çocuk eğitmeni ve iki yıl camide çocuk okutarak edindiğim tecrübelerden, insanların ne kadar acımasız ve bencil olabildiğini biliyorum çünkü. Bire bir böyle tecrübe yaşamadım  ama yaşayanlara ve yaşatanlara çok kez canlı şahit oldum. Dışarıdan 4×4 lük gözüken bazı ailelerin içinde yaşananları bir bilseniz, uykularınız kaçar. Çocuklarınızı komşuya dahi göndermezsiniz. 

Yine böyle parka çıktığım bir gündü. Sevdiğim, benden yaşca küçük iyi niyetli bir annede paktaydı. Biraz oturduk. Az sohbet ettik derken kalkma vakti geldi. "Sana birşey söylicem ama yanlış anlama. Söylerken çekiniyorum ama seni seviyorum, haberin olsun istiyorum." dedi. 
Bilirim, böyle başlayan cümlelerin sonu hiç hoş bitmez. Hep can yanar. Kalp kırılır. "Söyleme" diyemedim. Söylesin diye birşey söylemeden bekledim. Hala kızarım bunun için kendime. 
"Ya, hani şu falanca varya, o senin hakkında komşuları dolduruyor." dedi. Yine hiç birşey söylemeden bekledim. Yere baktım. Içim sıkıldı. Kalbim acıdı ama bekledim konuşsun diye. "Gidip gelmeyin Slema'ya. O artık dul. Dul kadın kötü kadındır." diye konuşmuş hakkımda. Gözlerim doldu galiba o an. Tek kelime konuşmadım. Cevap veremedim. Sayha'nın elinden sımsıkı tutup eve geldim. Hiç ağlamadım. Boğazımda bir yumruk. Gözlerim ateş gibi yandı ama ben ağlamadım. Ve 3 gün uyuduğumu hatırlıyorum. 

O zamanlar hakkımda "dul kadın  kötü kadındır" diyen kadın, şimdi çıkmış karşıma "Sen hep böyle çok saftın, insanların mutluluğundan sanane." diyordu. Olay anında genelde cevap veremem ben. Aklıma birşeyler gelsede, susmayı tercih ederim. Bilirim birşey değişmeyecek çünkü, yada tutulurum. Konuşamam. Ama orda ilk sefer tutamadım kendimi "Şimdi hatırlıyorum seninle neden görüşmediğimi, görüşmek istemediğimi. Sana kötü kalbinle bir ömür mutluluk diliyorum, bende saflığıma sımsıkı sarılıp, değişememek için Rabbime dua ediyorum. Allah seni ıslah etsin" deyip uzaklaştım. Üzerinden haftalar geçti ama hala canım yanıyor nedense. 
Aman boşver, kafaya takma, demesin kimse. Insanız elbet. Takmıyoruz ama canımız yinede yanıyor. Insanın hergünü bir olmuyor. Genelde umurunda olmayacak basit şeyler, bazı günler tepe taklak yapabiliyor insanı. Sinek mındar değildir ama mide bulandırır. 

Ben, konuşarak kendimi ifade edemeyenlerdenim. Konuşurken sakin kalamıyorum. Duygularıma yenik düşüp, kendimi ifade edemedikçe sesim yükseliyor. Hele birde anlaşılmadığımı hissedip, savunmaya  geçmek zorunda kalıyorsam, günlerce beynimi yoruyor bu durum ve kaçıyorum insanlardan. Yazmak benim için bir terapi şekli.  


O asyalı ve almanın hikâyesine gelince,:
Kadın üniversite okumak için gitmiş Amerika'ya. Çok kötü hastalanmış. Doktorlar ümid yok demiş. Aylarca hastanede kalmış. Birgün hastanenin kantininde bu adam elinde tepsiyle çarpmış kadina. Çok kötü kavga etmişler. Sonra adam bir kaç gün aramış hastanede kadını. Kıyafetlerini yıkamaya vermek, özür dilemek için. Bulamamış. Bir kaç hafta sonra hastanenin bahçesinde ağlarken rastlamış kadına. Ordan itibaren  bir dostluk başlamış aralarında. Iyileşmez dedikleri hasta iyileşmiş. Almanya'ya gelmişler. Eğitimlerini burda bitirmişler. Adamın rahatsızlığını bilmiyorum ama hala tedavi görüyormuş. Ikiside ailesiz büyümüşler. Evlendiklerinde beş para yokmuş ceplerinde. Şimdi ise cok varlıklı bir aile. Birbirlerine yar olup, yaralarını sarmışlar. Kendi kendilerine küçük bir aile olmuşlar. Oldukça geniş arkadaş çevreleri var ve fazlasıyla yardımsever bir aile. Evet, adam belki 25 yaş büyük gözüküyor kadından. Kadın ise yaşından oldukça genç gözüküyor. 9 yıl yaş farkı var aralarında. Çok değil ve her zaman olduğu gibi, hiç birşey dışarıdan gözüktüğü gibi değil. 

Herkes önce kendi pençelerinin tozunu almalı. Önce kendi kapısının önünü temizlemeli. Öyle olsa, başkalarıyla uğraşmaya zaman bulamaz insan zaten. 
Heybesinde gül olan, gül kokusu saçar efrafına.... gül reçeli ikram eder insanlara. Heybemizi gül ile doldurma temennisi ile.
Sağlıcakla kalın. 
Bir dahaki blog yazısında buluşmak ümidiyle. 
Selma.