Dienstag, 16. Januar 2018

Fibromiyalji



Sevdiğim bir arkadaş fibromiyalji ile alakalı şöyle bir paylaşımda bulunmuş. Aynen katılıyorum bende.:
Fibromiyalji dediğiniz zaman insanların çoğunun size tuhaf baktığını hisseder ve görürsünüz. Kimisi ne olduğunu bilmez. Kimisi aslında var olmayan psikolojik bir rahatsızlık olduğunu düşünür. Kimi hafife alırken kimi detayını öğrenmek ister. Kendi ağrılarını kıyaslayıp aceba bu dayanılmaz ağrılarımın sebebi bu mu diye düşünmeye başlar. Aslında çok ağır bir hastalık olduğunu anlayamaz kimse. Gününüzün en az yarısını yatarak geçirdiğinizi, en ufak değişik durumlarda sancıların ağrıların ağırlaştığını, hüzün veya heyecan yaşadığınızda ağrıların sizi tabiri caizse süründürdüğünü, saatlerce ağlattığını bilmez kimse. Hayatınızın diğer bir kısmı doktor ve fizyolojik terapiler ve iğneler ile geçer..Ve siz hala işe yaramaya ve hayatı bir nebze de olsa normal yaşamak için, sağlıklı insanlara nazaran ne kadar fazla çaba sarfettiğinizi kimse bilemez. Öyle günleriniz olur ki, vücudunuzun hiçbir noktasına dokunamazsınız.. en ufak dokunma büyük acılar verir. Ama siz devam edersiniz yaşamaya ve normal olmaya çalışmaya. Kronik bir hastalık olduğunu kabul etmeniz çok uzun sürerken aklınızda deli deli sorular dolaşır. Mesela kanser soğuğu sever, oysa fibromialji soğuğa hiç dayanamaz. Aceba dersiniz bu hastalık ile kanserden mi korunuyorum. Ve duygularınız duygusallığınız da değişmiştir. Parmak uçlarınızla dokunduğunuz şeylerde öyle enerjiler hissedersiniz ki, başkaları bunu rüyalarında bile göremezler. Dokunmak ve hissetmek başka manalar kazanmıştır..ve müslüman olduğumuz için, elinize diken batsa bir günahınıza kefarettir Hadisi Şerif'i gelir aklınıza ve ümitlenirsiniz, nitekim günahlardan arınmak ne güzeldir..ve en çok cefayı peygamberlerin, evliyaların ve onların ardından gidenlerin çektiğini düşünür, isyana yaklaşmazsınız. Elhamdulillâh.

Ancak !!!
ANCAK... ne kadar bedensel bir rahatsızlık olsa da, yaşanan travma ve üzüntülerin her tür hastalığı tetiklediği gibi, fibromialjinin de tetikçisi olduğunu inkar edemezsiniz.
İnsanlara kıyarken, onları üzerken, nelere sebep olabileceğimizi düşünmeyiz hiç...bunu düşünmeniz dileği ile... İnsanlara kıymayın.
Giden sağlık geri gelmiyor.

Sonntag, 14. Januar 2018

Alman usulü dızmana 😋



Hamuru için malzemeler:
•500gr un
•250ml süt (ılıktan hafif sıcak olacak)
•1 paket vanilin şekeri
•30gr yaş maya
•40gr oda sıcaklığında erimiş  tereyağı
•80gr şeker
•1 yumurta
•1 fiske tuz

Pişirilirken kullanılacak malzeme:
•125gr Krema veya su.  Tercih size kalmış.
•2 yemek kaşığı şeker
Vanilya sosu için:
•500ml süt
•2 yumurta sarısı
•1 tatlı kaşığı nişasta
•1 tane vanilya çubuğunun içi

Sıcak vişne sosu için:
•1 kavanoz vişne konservesi
•1 tatlı kaşığı nişasta
•1 yemek kaşığı şeker


Yapılışı:
Şeker, tuz, süt ve maya bir kabın içerisinde karıştırılır. Geri kalan vanilin şekeri, tereyağı, yumurta ve un ile hamur homojen bir kıvam alana kadar yoğurulur. Eğer hamur biraz cıvıksa, biraz daha un eklenebilir. Üzeri örtülerek oda sıcaklığında 45 dakika mayasını alması için beklemeye bırakılır.

Bu arada vanilya sosunu hazırlayabilirsiniz.
Süt, nisasta, şeker, vanilya, yumurta sarısı bir güzel karıştırıldıktan sonra, hafif ateşte sürekli karıştırılarak  pişirilir. Sos istediğiniz kıvama geldiğinden, üzeri kabuk bağlamaması için, folio ile örtülür. 
Aynı şekilde vişne konservesi , şeker  ve nişasta da yukarıdaki gibi pişirilir. 
 Hamur hacminin iki katına kabarmışsa, 12 eşit parçaya bölünerek tekrar üzeri örtülüp 15 dakika bezelerin mayalanması beklenir.


Bir tavayı tereyağı ile yağlayarak krema ve şeker içine eklenerek, bezelerin 6 tanesi yerleştirilir. Tavanın kapağı sıkıca kapatılarak en yüksek ateşte 3-4 dakika kaynaması beklenir ve hemen en kısık dereceye alınarak pişirmeye bırakılır. Dızmanaların piştiği, tavadan kızarma sesi gelmeye başladığında anlaşılır. Bu süre içerisinde tavanın kapağı kesinlikle açılmamalıdır. Kalan sıvının tamamen buharlaşması için, kapağı açık bir şekilde bir iki dakika daha pişirilir.
Aynı işlem diğer altı beze için de uygulanır.
Dızmanalar bu şekilde servise hazırdır. Ben üzeri kızarmış sevdiğim için. Fırının sadece üst ateşini açarak 5 dakika 180° de kızarttım.



Ister tatlı niyetine, ister kahvenin yanına, ister ara öğün olarak sıcak sıcak servis edebilirsiniz.





Afiyet olsun 😋

Donnerstag, 15. Juni 2017

Heybesinde gül olan, gül kokusu saçar etrafına 🌹



Çocukları oynatmak için çıktık dışarıya. Öyle yorgundum ki, merdivenleri zor indim. Çocuklardan birisi az hızlı gitse, yola koşsa , tutacak halim yok. Bütün kemiklerim ağrıyor. O haldeyim yani. Komşuda sık sık  karşılaştığım ve oradan tanıdığım bir bayanla karşılaştım kapının önünde. Ayak üstü sohbete daldık.  Eşini bekliyormuş çocuğuyla birlikte.  Karşıdan, mahalleden tanıdığım, önceleri gidip geldiğimiz bir komşu geçiyordu . Beni görünce yanıma geldi. O ara diğer bayanın eşi geldi. Bebek arabasını arabaya koymaya çalışıyor. Neyse, kadın benimle vedalaştı, çocuğunu arabaya oturttu, kendisi bindi arabaya ve gittiler. Yanıma gelen komşu "bu asyalılar da olmasa, almanlar hiç evlenemicek" dedi. "Parası için evlenmiştir garanti bu yaşlı godoşla". "Eşinle senin aranda kaç yaş vardı?" diye sordum. "Niyeki?" dedi. "10 yaş"...
"Eşi ondan sadece 9 yaş büyük. Bakma öyle yaşlı göründüğüne. Hikayelerini bilseydin, birbirlerini buldukları için sevinir, ahirette de kurtuluşa ermeleri için dua ederdin." dedim. "Sen hep böyle çok saftın, insanların mutluluğundan sanane." dedi. Nedense canım yandı o öyle söyleyince.

Bana Kanser teşhisi koyulduğu zaman kabuğuma çekilmiş, insanlarla bağımı koparmıştım. Eski eşimden ayrıldığımda da tamamen uzaklaşmıştım bütün çevremden. Sadece Sayhan'ı parka çıkardığım zamanlarda veya sokakta karşılaşıp, ayak üstü sohbetinden öte gitmemişti o karşılaşmalar. Cami görevlisi, çocuk eğitmeni ve iki yıl camide çocuk okutarak edindiğim tecrübelerden, insanların ne kadar acımasız ve bencil olabildiğini biliyorum çünkü. Bire bir böyle tecrübe yaşamadım  ama yaşayanlara ve yaşatanlara çok kez canlı şahit oldum. Dışarıdan 4×4 lük gözüken bazı ailelerin içinde yaşananları bir bilseniz, uykularınız kaçar. Çocuklarınızı komşuya dahi göndermezsiniz. 

Yine böyle parka çıktığım bir gündü. Sevdiğim, benden yaşca küçük iyi niyetli bir annede paktaydı. Biraz oturduk. Az sohbet ettik derken kalkma vakti geldi. "Sana birşey söylicem ama yanlış anlama. Söylerken çekiniyorum ama seni seviyorum, haberin olsun istiyorum." dedi. 
Bilirim, böyle başlayan cümlelerin sonu hiç hoş bitmez. Hep can yanar. Kalp kırılır. "Söyleme" diyemedim. Söylesin diye birşey söylemeden bekledim. Hala kızarım bunun için kendime. 
"Ya, hani şu falanca varya, o senin hakkında komşuları dolduruyor." dedi. Yine hiç birşey söylemeden bekledim. Yere baktım. Içim sıkıldı. Kalbim acıdı ama bekledim konuşsun diye. "Gidip gelmeyin Slema'ya. O artık dul. Dul kadın kötü kadındır." diye konuşmuş hakkımda. Gözlerim doldu galiba o an. Tek kelime konuşmadım. Cevap veremedim. Sayha'nın elinden sımsıkı tutup eve geldim. Hiç ağlamadım. Boğazımda bir yumruk. Gözlerim ateş gibi yandı ama ben ağlamadım. Ve 3 gün uyuduğumu hatırlıyorum. 

O zamanlar hakkımda "dul kadın  kötü kadındır" diyen kadın, şimdi çıkmış karşıma "Sen hep böyle çok saftın, insanların mutluluğundan sanane." diyordu. Olay anında genelde cevap veremem ben. Aklıma birşeyler gelsede, susmayı tercih ederim. Bilirim birşey değişmeyecek çünkü, yada tutulurum. Konuşamam. Ama orda ilk sefer tutamadım kendimi "Şimdi hatırlıyorum seninle neden görüşmediğimi, görüşmek istemediğimi. Sana kötü kalbinle bir ömür mutluluk diliyorum, bende saflığıma sımsıkı sarılıp, değişememek için Rabbime dua ediyorum. Allah seni ıslah etsin" deyip uzaklaştım. Üzerinden haftalar geçti ama hala canım yanıyor nedense. 
Aman boşver, kafaya takma, demesin kimse. Insanız elbet. Takmıyoruz ama canımız yinede yanıyor. Insanın hergünü bir olmuyor. Genelde umurunda olmayacak basit şeyler, bazı günler tepe taklak yapabiliyor insanı. Sinek mındar değildir ama mide bulandırır. 

Ben, konuşarak kendimi ifade edemeyenlerdenim. Konuşurken sakin kalamıyorum. Duygularıma yenik düşüp, kendimi ifade edemedikçe sesim yükseliyor. Hele birde anlaşılmadığımı hissedip, savunmaya  geçmek zorunda kalıyorsam, günlerce beynimi yoruyor bu durum ve kaçıyorum insanlardan. Yazmak benim için bir terapi şekli.  


O asyalı ve almanın hikâyesine gelince,:
Kadın üniversite okumak için gitmiş Amerika'ya. Çok kötü hastalanmış. Doktorlar ümid yok demiş. Aylarca hastanede kalmış. Birgün hastanenin kantininde bu adam elinde tepsiyle çarpmış kadina. Çok kötü kavga etmişler. Sonra adam bir kaç gün aramış hastanede kadını. Kıyafetlerini yıkamaya vermek, özür dilemek için. Bulamamış. Bir kaç hafta sonra hastanenin bahçesinde ağlarken rastlamış kadına. Ordan itibaren  bir dostluk başlamış aralarında. Iyileşmez dedikleri hasta iyileşmiş. Almanya'ya gelmişler. Eğitimlerini burda bitirmişler. Adamın rahatsızlığını bilmiyorum ama hala tedavi görüyormuş. Ikiside ailesiz büyümüşler. Evlendiklerinde beş para yokmuş ceplerinde. Şimdi ise cok varlıklı bir aile. Birbirlerine yar olup, yaralarını sarmışlar. Kendi kendilerine küçük bir aile olmuşlar. Oldukça geniş arkadaş çevreleri var ve fazlasıyla yardımsever bir aile. Evet, adam belki 25 yaş büyük gözüküyor kadından. Kadın ise yaşından oldukça genç gözüküyor. 9 yıl yaş farkı var aralarında. Çok değil ve her zaman olduğu gibi, hiç birşey dışarıdan gözüktüğü gibi değil. 

Herkes önce kendi pençelerinin tozunu almalı. Önce kendi kapısının önünü temizlemeli. Öyle olsa, başkalarıyla uğraşmaya zaman bulamaz insan zaten. 
Heybesinde gül olan, gül kokusu saçar efrafına.... gül reçeli ikram eder insanlara. Heybemizi gül ile doldurma temennisi ile.
Sağlıcakla kalın. 
Bir dahaki blog yazısında buluşmak ümidiyle. 
Selma.

Donnerstag, 27. April 2017

Çocuklar için Ramazan hazırlıkları voll 2 🤗 @patikia nın tavsiyesi üzerine çocuklar için 29 sünnet-i seniyye içeren bu resmin çıktısını alıp kapladım bugün. 4 tane de fazladan hediyelik hazırladım. Dileyen kaydedip, çıktısını alabilir. Sevaba bir şekilde bizim de katkımız olsun 😊🤗

1) Gülümsemek.
2) Güzel koku sürmek.
3) Hediyeleşmek.
4) Ezan dinlemek.
5) İlk önce ayakkabının sağ tekini giymek.
6) Düzenli olmak.
7) Yemeğe tuzla başlamak.
8) Sohbet etmek.
9) Ekmeği elle bölmek.
10) Tabağını silip süpürmek. (sünnetlemek).
11) Selam vermek.
12) Yatarken sağ tarafa yatmak.
13) Öğle uykusuna yatmak.
14) Yemeğe besmele ile başlamak.
15) Alışverişte pazarlık yapmak.
16) Süt içmek. (Efendimiz sadece deve sütü içmiş ve keçi sütünü tavsiye etmiştir. Hatam varsa düzeltebilirsiniz)
17) Anne babanın sözünü dinlemek.
18)Üzümü tane tane yemek.
19) Yemeklerden önce ve sonra elleri yıkamak.
20) Önce perdeleri çekip, sonra ışığı yakmak.
21) Yüksek sesle kahkaha atmamak.
22) Suyu 3 yudumda içmek.
23) Hapşurunca "Elhamdülillah" demek.
24) Cuma günleri beyaz giymek.
25) Yüzüstü yatmamak.
26) Orucu su ve hurma ile açmak.
27) Akraba, eş, dost ziyareti yapmak.
28) Yalan ve kötü söz ile şaka yapmamak.
29) Sağ elle yemek yemek


Dienstag, 31. Januar 2017

Saksılı pasta 🍰

Benim hiç bir suçum yok. 
Herşey, dün komşumun bana bir fotoğraf göndermesiyle başladı 😏 fotoğraflara bakınca, kum yiyormuş gibi ağzınız kamaşmasın 😅
Sizinle  bugün, saksısı, toprağı ve çiçeği  ile birlikte yiyebileceğiniz bir çiçeğin tarifini paylaşmak istiyorum. 





Oldukça stresli bir günün akşamında komşum dan bir msj geldi. Miloyonluk metropol, Sankt Petersburg'ta, oldukça ünlü yeni  bir Restaurant 'ın meşhur bir tatlısı. Yanlış hatırlamıyorsam, restaurantın ismi #cococo. Tatlının ismi, "Annemin en sevdiği çiçek". Komşum diyor ki, "instagram arkadaş listemde o Restaurant'a gidip, bu tatlıyı paylaşmayan kalmadı. Sen bu fotoğrafları Gregory'e göster.". "Hmmm" dedim, "olur ama bu pastayı bir ara ben sana yaparım belki." Biraz instagram da #cococo hashtag'nı araştırdım.  Biraz Google ye sordum danıştım ama ne tarif bulabildim, nede bir ip ucu. Fotoğraflardan gözüktüğü kadarıyla dışı, yani saksı çikolata ile yapılmış ve kırmızı kakao serpilmiş. Ama ben çikolata işinde o kadar başarılı değilim. Eşim, çikolata ve şekerleme ustası ama ona sormaya da vaktim yok, çünkü bu gece yapmak istiyorum ve doğum günü öncesi sürpriz olsun istiyorum. Velhasıl kelam, kalktım bir dolapları karıştırdım, derken bir fikir geldi aklıma. Köstebek pastası yapmıştım bir ara esim için. O sistemi uygulayarak bu pasta olur dedim. Tek sorun form kaldı. Onada orkide saksısı ile bir çözüm buldum. 170° fırında çatlamazsa, sorun yoktu. Çatlamadı da çok şükür. Sonuç, ilk deneyim olmasına nazaran harika oldu. 



Hamuru için:
•2 Yumurta 
•50 gr nişasta 
•50gr un
•100gr Şeker 
•100gr oda sıcaklığında tereyağı. 
•2 kaşık  (tepeleme) kakao tozu.
•1 paket kabartma tozu 
•1 Paket vanillin şekeri 

Yapılışı: 
Yumurta, şeker ve yağı köpürene kadar mixerde çırpıp, sonra diğer bütün malzelemeler ilaveten edilip, iyice karıştırılır.

Saksının içini yağlayıp, üzerine un serpiştirilir.





Daha sonra hazır olan hamur kalıbın içerisine dökülür. 
Önceden ısıtılmış 170° fırında 50-60 dakika arasında pişirilir. Bu durum, fırından fırına değişebileceği için, 40 dakikadan sonra kontrol etmekte fayda var. 

Fırından çıkardığınız keki 5 dakika dinlenmeye bırakın. 



5 dakika sonra keki kalıptan çıkarabilirsiniz. Unlama işlemi iyi yapılmışsa, kolayca çıkıyor. 
Kalıptan çıkarmadan önce, bir bıçak ile kenar kalınlığını belirleyin. 



Keki kalıptan çıkardıktan sonra, 10-15 dakika daha dinlenmeye bırakın. 



Daha sonra kekin kenar yüksekliğini ölçerek, en alçak olan kısmı öğrenmek gerekiyor. Bu ölçü, saksının yüksekliğini belirliyor çünkü. 



Daha sonra bir cetvel yardımı ile ölçerek kekin üst kısmını kesin.
Kalınlığı nı belirlediğiniz kenar kısmından bir kaşık ile oymaya başlayabilirsiniz. 
Derinlik size kalmış. Kekin içinden çıkardığınız parçalar toprak görüntüsünü vermek için kullanılacak. Kırıntı haline getirmeniz gerekiyor. 



Kekin içerisine krema ile doldurabilirsiniz. Ben pudding, quark ve ağaç şurubu karışımı ile doldurdum. 





Çiçek olarak biberiye ve kurumuş gül  kullandım. Balkonumda onlar vardı. Nane dalı ve Melissa daha uygun olurdu diye düşünüyorum. Daha sonra fotoğraflar da görüldüğü gibi dekor edip, ikram edebilirsiniz. 








Mittwoch, 18. Januar 2017

Lokum gibi CakePops'lar 😋



Şimdiye kadar yediğiniz bütün CakePops'ları unutun. İçerisine Frischkäse, Mascarponeveya Quark koymadan CakePops yapmanın yollarını aradım uzun zamandır.



Benim gibi ekşimsi, bayat kek ve hamursu CakePops tadını sevmiyorsanız, vereceğim tarife bayılacaksınız.



Dün gece aklıma aniden Ganache geldi. Eşime sordum olurmu diye "hayır, olmaz herhalde" dedi. Aklıma koydum bir kere. Ya olacak, yada olacak işte. 
CakePops'lar için ben nişastalı bir tarif kullandım. Siz istediğiniz herhangi bir kek tarifini seçebilirsiniz. 
Soğuyan keki kırıntı haline getirdikten sonra, içerisine 250gr beyaz çikolata, 250gr krema, bir tatlı kaşığı nişasta dan hazırlamış olduğum Ganache'ı ekledim. 
 Dışının  çikolatasını hazırlarken, hamuru buz dolabında yarım saat kadar beklettim. 




Çikolata kaplaması için 
100gr bitter çikolata, 500gr sütlü çikolata kullandım. Çikolata 45° ısıya ulaştıktan sonra, 31° ye düşmesi beklenmesi gerekiyor.  

Karışımdan ceviz büyüklüğünde   bezeler hazırladıktan sonra, 5-6 tane buzlukta 10-15 dakika  bekletilir. Buzluktan çıkan CakePops bezelerine, çubukların ucu çikolaya daldırılıp, bezelere batırıldıktan sonra bir bardak veya CakePops kalıbına dikilerek 10 dakika daha buz dolabında bekletilip, hazırlanmış çikolataya batırılır, çikolatanın fazlasını hafif silkelemeniz yeterli. Bezeler çubuktan kaymaması için soğuk olmalı. Eğer kayıyor sa, biraz daha uzun beklemeniz ve çubukları en fazla 5mm batırmanız gerekir.



Ilk deneyimlerim böyle hüsranla sonuçlandı ama pes etmeyin.


Sabrın ve azmin sonu böyle mukafatlanıyor...



 Çikolata soğumadan istediğiniz şekilde süslemeler yapabilirsiniz. Afiyet olsun 😋







Montag, 16. Januar 2017

Lokumlu kurabiye 😋







Bir buçuk yıl önce, ilk Kayra'nın doğum günü için  yapmıştık lokumlu kurabiyeleri. O zamandan beri bir türlü tarif yazmak kısmet olmadı.  Fondant yiyemiyorum ben. Hele o içine giren, normalde araba  karbrötörü ve diş yapıştırmak için kullanılan maddeyi öğrendikten sonra, tamamen tiksindim. Fondant yerine kullanabileceğimiz birşeyler ararken, lokumlu bir tarife rastladım. Açması zor oluyur ama lezzeti bir o kadar güzel oluyor. İnsanın bütün emeklerine değiyor. Biz kendi doğal renk, aroma ve lokumlarımızı kullandığımız için, bizim için daha değerli tabi.
Malik Cumartesi  bir yaşına giriyor inşallah. Şimdilerde onun doğum günü için hazırlık içerisindeyim. Yine tarif isteyen çok oluyor. Aradan zaman geçmeden ve ben yine unutmadan tarifi buraya atıp kaçayım 😊


Kurabiye hamuru için:
•200gr un
•100gr Şeker 
•100gr tereyağı 
•bir fiske tuz
•1 yumurta 

Malzemeleri hepsini bir kabın içerisine koyup, homojen bir kıvama gelene kadar yoğurduktan sonra direkt kurabiyeleri yapmaya başlayabilirsiniz. Kurabiye hamurunu açmadan önce, yaptığınız şekilleri kolay kaldırmak için, hamuru açacağınız yüzey üzerine nişasta serpiştirmenizde fayda var. 
Kurabiyeler önceden ısıtılmış 160° fırında  10 dakika pişirilir. Kızarmamasına, kurabiyelerin beyaz kalmasına dikkat etmeniz gerekiyor. Fırından çıkardıktan sonra soğumaya bırakılır.



  • 250 gr sade lokum
  • 250 gr pudra şekeri
  • 50 gr nisasta
Yapılışı :
Sade lokumu kolaylık olsun diye önce bir hafiften şu ile ıslatalım ve bir kaba alıp içine 200 gr pudra şekeri eleyip iyice yoğuralım.elinize yapışırsa pudra şekerini eklemeye devam edin.güzelce yoğurduğumuz şeker hamurumuzu nisasta yardımı ile açıp istenilen şekilleri verelim. 
İsteğimiz rengi elde etmek için, biz lokumu hazırlarken rengi ekliyoruz. Hatta, sade lokum yerine ben meyve aromalı tercih ediyorum. Yoğurularken gıda boyası eklenirse nasıl olur bilemiyorum tabi....

Şimdiden kolay gelsin ve afiyet olsun 😋