Samstag, 28. März 2015




Akıllı birisi, atına binmiş gidiyordu. Yol kenarında uyumakta olan birisinin de ağzına yılan kaçmak üzereydi. Atlı, yılanı ürkütüp kaçırmak ve adamı kurtarmak için atını koşturdu, fakat yetişemedi.
Tutup o adama kırbacıyla birkaç kere vurdu. Uyanan adam, dar­belerin acısıyla bir ağacın altına kadar kaçtı. Oraya bir hayli çürük elma dökülmüştü. Atlı:
- Bunları ye, diye emretti.
- Beyim, dedi adam, ben sana ne yaptım. Eğer bana hakikaten kastın varsa, vur kılıcı öldür. Sana çattığım saat ne uğursuzmuş. Ne mutlu senin yüzünü görmeyene. Dinsizler bile kimseye sebepsiz böyle yapmazlar.
Bir yandan da lanetler okuyor, beddua ediyordu:
- Ya Rabbi, cezasını sen ver, diyordu.
Atlı ise onu dövüyor: - Koş, diyordu.
Atlı adamı epeyce bir zaman koşturdu. Nihayet adamın safrası kabardı, yediklerini kusmaya başladı. Bu arada yılan da çıktı. Adam yılanı görünce atlının ayağına kapandı:
-  Sen bir rahmet meleğisin, dedi, ne mübarek saatmiş ki seni gördüm. Sen beni analar gibi ararken ben eşekler gibi kaçıyordum. Durumu biraz olsun bilseydim sana bu kadar kötü sözleri söyler miydim?! Sükut ederek kızgın göründün, hiçbir şey söylemeksizin kafama vurmaya başladın. Bağışla!
- Eğer ben biraz olsun sana hali çıtlatsaydım derhal ödün patlar­dı, içindeki yılanı bilseydin ne elma yiyebilir, ne koşabilir ne de kusabilirdin. Sen bana söverken ben gizlice, "Ya Rabbi, işimi kolaylaştır" diye dua ediyordum.
İşte bu, akıllının düşmanlığıdır. Akıllının düşmanlığı, ahmağın dostluğundan yeğdir, denilmiştir.



Derler ki, Almanya diye bir ülke varmış. Bu ülkenin Köln şehrinde 🌹 Gülsultan diye biri yaşarmış. Her sene, sonbaharın sonlarına doğru güllerine bakım yapar, onları kışa hazırlarmış. Yıllardır bunu izleyen Hünkar, "Gülsultana ancak sultan bir gül yakışır" deyu düşünüp, İran'dan,  İran'ın 1001 gece gülü veya kokusu olarak bilinen, Isparta güillerinin soyunun bu ısfahan güllerinden geldiği söylenilen, güllerden ısmarlamış. Ismarlamış ısmarlamasınada, sonrada ısmarladığını unutmuş. Çünkü üzerinden aylar geçmiş. Sonbaharın sisli bir öğlen vakt-i'nde tatar ağası koca bir paket bırakınca Gülsultan'nın ellerine, merak içersinde bunu acaba kim gönderdi deyu haber salmışlar ülkenin dört bir yanına, soruşturmuşlar günlerce. Sonun da Hünkar aklını başına devşirip, "Sultanım, bu güller senin için idü" deyince, karmaşa çözülmüş. Gülsultan da, yüzünde tatlı bir gülümseme ve baharda açacak olan güllerin hayaliyle başlamış bakıma. 
Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.
Gökten Üç gül düşmüş. 🌹 Biri Hünkarın başına, sultanı hep aşkla baksın ona deyu. 🌹 Biri sultanın başına, Hünkarı hep yanında olsun deyu. 🌹 Diğeri kızları Kayra sultanın başına, ömrü uzun, bahtı hep açık olsun deyu.



Derler ki, bu yıl Gülsultan biraz fazla sabırsızmış. Bahar mahmurluğununda vermiş olduğu ağırlıkla, dahada bir sabırsızlanırmış  Hünkarının hediye ettiği Isfahan güillerinin açması için 🌹🌹🌹. Oysa, bahar henüz girmiş ve havalar ısınmamış bile. Sultanının yüzündeki sıkıntıyı gören Hünkar, ellerindeki bir demet gülü uzatarak sultanına "senin kadar güzel değiller ve Isfahan güllerin kadar asil, hatta bunların kokusu bile yok ama senin güllerin açana dek bunlar senin yüreğini ferahlatsın, yüzünü güldürsün.". Bir an bir sevinç kaplamış sultanın yüreğini. Yüzüne bir gülümseme konuvermiş. Gözlerinde yıldızlar parlamış ve atılıvermiş Hünkarının boynuna....

Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.
Gökten Üç gül düşmüş. 🌹 Biri Hünkarın başına, sultanı hep aşkla baksın ona deyu. 🌹 Biri sultanın başına, Hünkarı hep yanında olsun deyu. 🌹 Diğeri kızları Kayra sultanın başına, ömrü uzun, bahtı hep açık olsun deyu.

Freitag, 27. März 2015

Her telden, eskiden yeniden....


Bahar gelmeden, bahar  yorgunluğu var üzerimde sanki...
Balkonumun, dolu dolu yeşillik halini özlüyorum. 11 yıldır, her sene bir farklı şekilde yesillenir balkonum. Çiçeklerle vakit geçirirken zamanın nasıl geçtiğini bilmem. Unuturum bütün olumsuzlukları. Unuturum sıkıntılarımı. Unuturum insanların kötülüklerini.
Çiçekler nankör değildir, değer bilirler. Bir o kadarda hassastırlar. Eğer biraz ihmal edersen onları, küserler. Eğer biraz anlıyorsan çiçek dilinden, acı çektiklerini bile hissedersin. Birazcık ilgi, en şuh halleriyle canlandırır onları...






























Bu aralar biraz fazla gezdim. Kayra, neşeli, güler yüzlü,  kalabalığı ve gezmeyi seven bir bebek. Ihmal ettiğim arkadaş ziyaretlerini gerçekleştirdim ve davetleri kabul edebilidim. Çokta iyi geldi. Bakalım, ne kadar sürdürebileceğiz bu koşturmacayı.







Bahar mahmurluğu var üzerimde, birde uzaklara özlem var içimde. Dağlar çağırıyor beni bu ara ama gidemiyorum. Bir çıksam İsviçre'nin, Alpler'in yada Norveç'in en yüksek dağlarına, birazcık olsun nefes alabilecekmişim gibi hissediyorum kendimi.
Ormanlar çağırıyor sanki. Toprağın kurumuş yapraklarla karışmış nem kokusunu bir cekebilsem ciğerimin en derinlerine. Rüzgarın ağaçlarla yaptığı söyleşiyi dinleyebilsem.... Belki en kısa zamanda mümkün olur, kim bilir.




Boş durmuyoruz tabi. Lokumun her türlüsünü ve kendi ürettiğimiz yeni türlerinin daha mükemmel, daha güzel yapma çabası içersindeyiz. Aldığımız olumlu ve olumsuz bütün tepkiler doğru yolda olduğumuzu gösteriyor. Birde çikolata deneyimimiz oldu. Tam isteğimiz sonucu elde edemedik henüz ama doğru yolda olduğumuzu gösterdi sonuç yine...








Bu aralar akşam çay keyflerini ve çay sofralarımı özler oldum. Malum, Kayra ufak ufak ayaklandı. Masada ne varsa iniyor artık yere. Nevale tehlike içeriyor ve çayımızı uça kaça içiyoruz. En büyük zevki, şekersiz çayı hörpleterek içip, ağzını şapıdatarak derin, haaaaa, diye nefes almak. Evet, evet doğru okudunuz. Kayra ve çay. O yüzden çay içmek büyük bir atraksiyon oluyor bizde.








Allahtan, böyle güzellikler oluyor hayatımda. Bazen insan ne kadar şanslı olduğu unutabiliyor zira.



Kayra her gün birazcık daha büyüyor. Çabuk geçiyor zaman. Çok hızlı. Çok sinsi. Her gün yeni birşeyler öğreniyor... Onunla birlikte endişelerim ve korkularımda büyüyor.
Dünya herzaman kirliydi zaten. Değişen birşey yok. Zalimler yine var. Bitmeyen hırslar, haksızlıklar. Insanlar yine aynı kıskanç, yine aynı doyumsuz. Herkes, en iyisi bende olsun çabasında ve bana dokunmayan yılan, sonsuz yaşasın derdinde. Aileler yine kopuk ve çıkar derdinde. Yine kimse kirasız kilim ucu tutmuyor. Işte böyle bir dünyada, haram yemeyen, harama bulaşmaktan korkan, nasıl bencil olmayan, yardımsever, hak yemeyen, kardeşinin canı yansa, yüreğinde hissedecek evlatlar yetiştirebilirim endişesi benimkisi.